Wednesday, September 1, 2010

Heyecan Sağolsun...

I am back dostlarım.. Ama evet hergün diye başladık ama arada fire veriyoruz.. Eh yazarınıza arada acıyın anacım ne yapsın o iftar senin bu maç benim geziniyor. Allah arttırsın deyip geçiverin... (nazar etmeyin ne olur isteyin arkadaşınızı arayın hemen sizinde olur!!)
FIBA Basketbol turnuvası başladı başlayalı kaptırdık kendimizi. Maçlara taraftarlık yapıyoruz kazananlarla kutluyoruz (elimizden gelen bütün misafirperverliği göstermek gerek; eh ne de olsa biz Türkler misafirperverliğimizle tanınıyoruz değil mi?) sonrasında kendi kültürümüz gereği iftarımızı açıyoruz ve tabiki gelsin muhabbet gitsin eğlence... Seviyorum şu ramazanları yaaa!! Senede bir defa olmasınında etkisi var sanırım. Bütün gün aç kaldıktan sonra sıcacık pide eşliğinde yenen iftarlıklar(normalde akşam yemeğinde soframıza koymayacağımız bilumum herşey oradadır) yanında limitsiz çay ve o 5 dk öncesinde ezan okunmadan önce hakim olan sessizliğin ardından ilk lokmayla buluştuktan sonra düşen çeneler ve yerine gelen keyifler... Hele o iftar davetleri yok mu? Normal akşam yemeği davetlerinden farklıdır. Daha bir özeldir daha bir güzeldir. Doyum olmaz...
Hoşgeldin ve hatta gitmek üzeresin 11 ayın sultanı Ramazan...

Ama bugünlük ben yazarınızdan bu kadar.. Ama sanmayınki blog post'u bu kadar.. Bugün çok sevdiğim bir arkadaşımın yazısını yayınlamak istiyorum. Bir an kendimi köşe yazarıymışım gibi hayal ettim(eh ne de olsa kendi köşem var sayılır değil mi?) ve konuk yazar almaya karar verdim...
Masal arkadaşımızın yazıları çok duygu yüklüdürler. O da benim gibi henüz o blog cesaretini tamamen gösterememiş arkadaşlardan olduğu için ilk tanıtımını buradan yapalım istedik. Eminim (çok iddialı oldu) sizde etkileneceksiniz. Onun yazılarının duygu yoğunluğunda kendi duygularınzla başbaşa kalacaksınız...
O biiiiirrr masal kahramanı... O biiiiir masal yazariiii... O biiiiirrrrr Candyland Konuk yazarı...
İşte karşınızda yazısıyla Masal...
Görenler görmeyenlere anlatsın duymayan kalmasın...
Ama en önemlisi sizin gün boyunca yüzünüzden gülücük eksik olmasın...

Bir gün aniden geri geleceğini biliyordum. “Artık pes ettim” demişken, her şeyden elimi eteğimi çekmişken, hayatın monotonluğunu kabul etmediğim halde ister istemez alışmışken ve hiç aklıma gelmeyecek bir şekilde kapımı çalıverdi kibarca. Şaşkınlıktan onu karşılamayı bile beceremedim elim ayağıma dolaştı. Ne çok beklemiştim onu. Ne çok geri kazanmak istemiştim. İşte sonunda yine bendeydi benimleydi. Kim bilir kimlerin elinden, nelerden geçerek, başına neler gelerek sonunda bana geri dönmüştü. Kim mi? ‘Heyecan’. Bence bir insanın hayatında sağlığından sonra kaybetmemesi gereken en önemli ikinci şeydir heyecan, yaşama heyecanı. Her şeyin boş, anlamsız, sıradan, basit, olmasa da olur düşüncesi çerçevesinde hissedildiği zamanlar demektir onu kaybetmek. Hayatın tadı tuzu kaçar gider. İşin acı tarafı onu kazanmak için yapılabilecek hiçbir şey yoktur. O kendi gittiği gibi kendide döner. Ne zaman isterse o zaman hem de. Yani zamansızdır. Sen burada yana yakıla onu beklerken o kim bilir kimlerin hayatına heyecan katmaya gitmiştir. Sanki aynı anda birkaç hayata yetişemezmiş gibi ya da yetişemiyormuş gibi seni orada bekletir durur. Bir bildiği olsa gerek. Yine de ne biliyorsa bilsin hiç umurumda değil. Beni bunca zaman bekletmesi çok büyük taş kalplilikti diye düşünüyorum. Neyse ki kinci biri değilim.  Geldiği an da unuttum onu beklediğim uzun zamanları, ondan ümidi kesmek üzere olduğumu ve olumsuz her şeyi. Hmm şey de var tabi ‘heyecan’ yalnız gelmedi. Gelirken yanında birini daha getirmiş. Kendi gelişini anlamlaştıracak birini… Bir yabancıyı. Yabancı oluşu hiç rahatsız etmedi beni sanki yabancılıktan öte daha çok tanıdıktı. Bana yanında kendimi kendim gibi hissettiren, huzurla hiçbir şey düşünmeden, bir dakika sonrasını hesap etmeden sadece anı yaşayabildiğim biriydi. ‘Heyecan’ işini biliyordu. Kime, yanında ne getirmesi gerektiğini de.


Sonuç: Gözlerimde ne zamandır yanmayan ışıklar şimdi parıl parıl. Ben demiyorum beni görenler söylüyor. Tamamen objektif açıklamalar yani. :) Bu cümleyi kuranlara direk cevabı yapıştırıyorum bende zaten: heyecan sağ olsun! :)

Umarım heyecan hiçbir zaman hayatlarımızdan çekilip gitmez. Yada çok uzun süreli gitmez. Bir kenarda unutmaz bizleri. Hayat, heyecan duymadan çok anlamsız yanında getirdikleri olmadan da öyle.  Bu yazıyı okuyan herkesin yaşama heyecanını kaybetmemesi ve hep koruması dileğiyle..

No comments:

Post a Comment